Sayfalar

12 Kasım 2012 Pazartesi

Baba Demek...


Hayattan, dünyadan, insanlardan nefret ettiğiniz anlar olur. Ve tam bu zamanlarda bir anda yüreğinizi ısıtan, iyi şeylerin de olabildiğine tekrar inanmanızı sağlayan bir şeyle karşılaşırsınız. Çok uzun zaman önce böyle bir durumdayken karşılaştığım bir hikayeden bahsetmek istiyorum size;

Bundan tam 43 yıl önce Winchester, Mass'ta dünyaya gelen Rick Hoyt, doğum sırasında oluşan komplikasyondan dolayı eklemlerini ve vücudunun büyük bölümünü kullanamaz hale geldi. Rick 9 aylık olduğunda doktorlar babası Dick Hoyt ve eşine, oğullarının yaşamının bitkisel hayattan bir farkı olmayacağını, bu nedenle onu bir fakülteye yatırmalarında fayda olduğunu, rahat edeceklerini söylediler. 

Çoğu anne baba gibi Rick'in ailesi de bu durumu kabullenemedi ve Rick 11 yaşına geldiğinde bir şey farkettiler. Odada dolaşırlarken Rick'in gözleri onları takip ediyordu. Bunun üzerine heyecanlanarak onu Tufts Üniversitesine götüren Hoyt çifti, doktorların "mümkün değil" cevabıyla karşılaştı. Fakat Dick Hoyt inanıyordu. Ve doktorlardan Rick'e bir fıkra anlatmalarını istedi. Rick fıkraya güldüğünde doktorlar beyninde bir hareketlenme olduğuna ikna oldular ve kafasının yan tarafı ile kontrol edebileceği bir bilgisayar düzeneği geliştirdiler. Ve Rick artık iletişim kurabiliyordu. Liseden bir arkadaşı kaza sonucu felç geçirince bir yardım koşusu düzenlendi ve Rick babasına "Ben de koşmak istiyorum" dedi. 

Kendi deyimiyle "besili domuz" olan Dick bırakın 5 mil oğlunu tekerlekli sandalyede iterek koşmayı, hayatında toplamda 1 mil bile koşmamıştı. Ama yine de denedi. Ve o gün "Aslında engelli olan benmişim" dedi. Bu koşunun ardından Rick bilgisayarını kullanarak babasına "Koşarken engelli değilmişim gibi hissettim" yazdı. Bu söz Dick'in hayatını değiştirdi. Bu duyguyu tekrar oğluna yaşatabilmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştı. 1979 yılında hakemler yarışa katılmalarına izin vermediler. Çünkü 2 kişiydiler ve bu tek yarışmacı olarak gösterilemezdi. 

Bir çok başka maratonda koşup, kendilerini geliştirip okadar iyi dereceler yaptılar ki, 1980 yılında Boston maratonu elemelerini geçmeyi başardılar. Ardından çevrelerinden biri "Dİck neden triatlon'u denemiyorsun?" dedi. Yüzme bilmeyen, en son bisiklete 6 yaşında binmiş olan Dick, kucağında 50 kg ağırlığındaki oğluyla triatlona katılmayı kabul etti. Sonuç? Bugüne kadar birlikte tam 212 triatlona katıldılar. Bunların arasında Hawai'de yapılan, 15 saat süren ve "Dünya'nın en zor yarışı" olarak bilinen "Iron Man"'de vardı. Düşünsenize triatlonda yarışıyorsunuz, gençsiniz, ve yanınızdan engelli oğlunu sırtındaki şişme bota bağlayarak çeken bir adam yüzerek geçiyor... 

Triatlona neden tek başına katılmadığı sorulduğundaysa Dick "Asla" diyor. "Ben bunu, tekerlekli sandalyede onu iterek koşarken, yüzerken ve pedal çevirirken oğlumun yüzündeki ifadeyi görebilmek için yapıyorum..."

Bugün Dick 65, Rick ise 43 yaşında. Baba oğul 24. Boston maratonlarını bitirdiler ve 20.000'den fazlakişinin katıldığı yarışta 5.083'üncü oldular. En iyi zamanları 1992 yılında 2 saat 40 dakikaydı ve bu dalda dünya rekorunu elinde tutan adam başka birini tekerlekli sandalyeyle itmiyordu. 

Az sonra videosunu izlerken sizin de gözlerinizin dolacağına eminim. Herkesin babasıyla böyle bir ilişkisi olmayabilir. Hayat size adil davranmamış olabilir. Ama izlerken mutlaka babanızı sevdiğinizi ve ne kadar değerli olduğunu fark ediyorsunuz. 

Annem çocukken; boyutları küçük olduğundan köy fırınını temizlemesi için onu fırının içine sokarlarmış. Üstü başı simsiyah... Tam da o gün yıllar önce Almanyaya işçi olarak giden dedem köye dönmüş... Annem haberi duyar duymaz köy meydanına koşmuş tabi... Hala anlatır; "Babam beni görünce kucağına aldı ve sarılıp öptü... Ben üstüm kirli olduğu için çekindim. Çünkü kıyafetleri tertemiz ve çok güzel görünüyordu. Ama o hiç gocunmadan beni bağrına bastı. Kirlendi..." Annemi çok etkilemiştir bu hareket. sarılır tabi nedir kıyafet sonuçta da diyebilirsiniz. Ama o an önemli işte... İşte böyle tertemiz babalarımız... Belki önemsiz görünebilir, bu hikayenin ve videonun yanında hiç bile olabilir... Ama herkesin hayatında böyle sıcak bir an vardır mutlaka... Anneler farklıdır, bambaşkadır ama... Baba da bi başka...

Eğer hayattaysa, hiç vakit kaybetmeyin... Arayın onu... Sevdiğinizi söyleyin... Yarın geç olabilir...



6 yorum:

  1. Great blog!
    Cheers from Argentina.
    HD

    YanıtlaSil
  2. herhalde insana hiç yapamayacağı şeyleri yaptırıyor evlat sevgisi.
    babama gelice....
    ne yazık ki hayatta değil.
    onu en son psikiyatri kliniğinde o sandalyede oturur bırakışım, bana hadi sen git deyişi (orada daha fazla kalmamam için) giderken kalbimin paçalanışı, 4 gün sonra ölüm haberini alışım......
    evet vakit varken birbirinize sarılın derim ben de

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne diyeceğimi bilemiyorum... Başınız sağolsun. Çok üzüldüm anlattıklarınıza. Acınızı tekrar yaşattığıma yada hatırlattığıma da üzüldüm :(

      Sil
  3. Bu yazınızı engelliler sitesinde paylaşmak isterim, mümkünse ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mümkün mü ne demek, tabii ki... Çok mutlu olurum :)

      Sil