Sayfalar

20 Haziran 2013 Perşembe

Biz Senden Sonra Çok Eksiğiz ATAM!




SUNAY AKIN ANLATIYOR:

Mustafa Kemal Atatürk'ün naşı İstanbul'dan ayrılıyor, Ankara'ya götürülecek.
İnsanlar üzüntülü, hüzün var her yerde...
Karaköy'den geçerken birdenbire,
'Çıt' diye bir ses...
Çıt! Çıt! Çıt!
Aaa!
Gökyüzünden düğme yağdı biliyor musunuz?
Düğme yağdı gökyüzünden!
Atatürk'ün o bayrağa sarılı tabutuna düğme yağdı...
Rengârenk düğmeler!
Düğme yağıyor! Çıt! Çıt! Düğme yağıyor!
Herkes yukarı baktı!
O caddedeki dükkânlarda, bürolarda
Türkiye Cumhuriyeti'nin Yahudi vatandaşları var pencerelerde...
Ve Yahudi kardeşlerimiz, ülkenin Yahudi vatandaşları, önderlerini, bu güzel insanı kendi (matem) geleneklerine göre "gömleklerinin ceketlerinin düğmelerini kopararak" uğurluyorlar...
Nasıl bir görüntü...
Atların çektiği top arabasında Mustafa Kemal Atatürk'ün tabutu ve üstüne rengârenk düğmeler yağıyor, pencerede gözüyaşlı insanlar...
Gömleklerin, ceketlerin düğmeleri kopartılarak uğurlama ne demekmiş biliyor musunuz?

"BEN SENDEN SONRA EKSİĞİM"

9 Haziran 2013 Pazar

Genel, Özel, En İçten Teşekkürdür...

Hiç haberim olmadan, beni takip eden diğer blog yazarları tarafından "2013 BlogStar Ödülleri"'ne aday gösterilmişim ve yine takipçilerimin oyu ve desteğiyle "En Duyarlı Blog" ödülüne layık görülmüşüm. Bu konuda emeği geçen, bunu düşünen, böyle gören herkese çok ama çok teşekkür ediyorum. Aynı duyarlılığı sizinde paylaştığınızı, cümlelerin suya yazılmadığını görmek beni anlatamayacağım kadar mutlu etti. İyi ki varsınız...

6 Haziran 2013 Perşembe

Tencere Tava, Hep Aynı Hava...

Başbakan'ın Gezi Parkı direnişi ile ilgili getirdiği "Tencere tava, hep aynı hava" yorumuna "Kardeş Türküler"'in getirdiği muhteşem yorumu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim... Ağzınıza sağlık...


En Duygusal, Naif, Olmaz Olası Veda...


Zach Sobiech... Birkaç saniyeliğine düşünün..

Doktora gidiyorsunuz. Hatta o çok yoğun iş temponuzdan, ajandanızdaki boşluklardan çalarak, araya dereye sıkıştırarak.. Sonra doktorlar size, üzgün ama daha önce defalarca dile getirebildikleri için alışmış bir ifadeyle bir kaç haftalık ömrünüzün kaldığını söylüyorlar...

Ne yapasınız? Düşünsenize.. O an bir saat sonra gireceğiniz toplantı, dün akşam hiç yüzünden ettiğiniz kavga, bir kaç gün sonra gideceğiniz bir yerde "Ay ben ne giyeceğim" derdiniz.. Hangisi o an anlamlı geliyor? Düşünsenize, anneniz, babanız, kardeşiniz, eşiniz.. onları daha ne kadar görebileceksiniz belli değil... Hayatta her an çok değerli oyüzden ana koşuşturmadan bunu sürekli unutuyoruz.

Zack Sobiech daha 17 yaşında. Yaşındaydı. Doktorlar gençlerde çok nadiren görülen bir kemik kanseri türüne yakalandığını söylediler. Ama o belki de çoğu insanın yapacağı gibi umutsuzluğa kapılıp karalar bağlamak yerine hayata tutunmayı seçti ve yaşından beklenmeyecek olgunluk göstererek "Daha yapılacak şeyler" var diyerek müziğe tutundu. Bir beste yaptı. Arkadaşlarından bunu seslendirmelerini istedi. Bu bir çeşit vasiyetti onun için. Ve sonrasında bu duruma destek olmak isteyen ünlülerle birlikte arkadaşları bu şarkıyı seslendirdiler.

Zack yetişemedi, şarkısını dinleyemedi. Ama en içten, en güzel vedayı bu şekilde etmiş oldu..

R.I.P Zach Sobiech.


5 Haziran 2013 Çarşamba

Direniş'in Günlüğü... (Mutlaka Okuyun)

Öncelikle bu konuda yazmak için neden bu kadar beklediğimi açıklamalıyım. Direnişimizin ilk gününden beri facebook, twitter gibi diğer sosyal medya araçlarını olabilecek en etkin şekilde kullanmaya çalıştım ve tüm olayları, iktidarın tüm kahpeliğini aktarmaya çalıştım. Ama benim kendi alanım olan bloguma yazmak için elimde daha çok materyal birikmesini istedim. Tek ve kapsayan bir yazı yazabilmek için...

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ne güzel söylemiş; "Dahili ve harici düşmanların olacaktır" diye.. İşte bugün, bu "Dahili" düşmanların, hainlerin kimler olduğu günyüzüne çıkıyor teker teker. Gezi Parkı Direnişi'ni hala sadece ağaçların, doğanın tahribatıyla alakalı sanan insanlar var. Gezi parkı'ndaki ağaçların kesilmesine gösterilen tepki yalnızca bir kıvılcımdı. Hükümetin baskıcı politikasına, Tayyip'in diktatörlüğüne, her istediklerini yapabileceklerini düşünmelerine karşı oluşan bir tepkiydi zaten. Ama bunu anlamadılar. Anlayamazlar da zaten. Gezi Parkı direnişi başladığı gün içimizdeki İrlandalıları da fark etmiş olduk.

Bugüne kadar "Haber Kanalı" olarak gördüğümüz NTV, CNNTÜRK. HABERTÜRK vs.. hiçbirinin bir boka yaramadığını, hepsinin göt korkusundan dolayı gerçeği haber yapma cesaretine sahip olmadıklarını gördük. Star Tv hiç utanmadan ilk günün akşamı güzellik yarışması yayınladı. Başbakanın annesi öldüğünde programını yayından kaldıracak kadar duyarlı(!) olan Acun Ilıcalı, Türkiye tarihinde görülmemiş derecede büyük ve güzel direniş ve dayanışmanın olduğu, polisin orantısız güç kullanımıyla yaralı ve ölenlerin olduğu bu önemli tarihi dönemde aynı duyarlılığa sahip olamayıp "Survivor'ını yayınlamaya devam etti. Halk TV ve Ulusal Kanal haricinde kimsenin götü yemedi gerçekleri vatandaşla paylaşmaya. İşin özü budur arkadaş. Dedem daha dün arıyor beni; Oğlum İstanbul'da galiba olay varmış dikkat et karışma" diyor. Düşünün eylemin 6. günüde... Yurtdışı basını bile kendi medyamızdan daha duyarlı davranarak sürekli canlı yayınlarla aktardılar olayları. Ama bu çok iyi oldu. Kimin ne olduğu belli oldu. Sana çok teşekkürler Halk TV. Var ol!

Peki dün ne oldu? Yok efendim NTV'nin ceo'su çalışanlarından özür dilemiş, yok Fatih Altaylı "Çok heyecanlandım, o nedenle soru soramadım affedin" demiş.. Geçeceksiniz bunları. Halkın direndiğini, pes etmediğini gördükten sonra çark ederek özür dilemeniz sizin gerçek yüzünüzü gören halkın düşüncelerini değiştirmez. Aksine sizin riyakarlığınızı pekiştirir. Daha önce defalarca değindiğim bir konudur medya'nın sahip olduğu güç. Bugün buna tanıklık ediyoruz. Medya ilk günden itibaren tarafsız olarak, korkmadan gerçekleri haber yapabilseydi, bugün direnişimizde bambaşka bir yerde olurduk ve birçok insan yaralanmamış, ölmemiş olurdu.

Başbakan çıkıp biz "Muhafazakar Demokrat bir partiyiz" demeyi biliyor. Bu mu demokrasi anlayışınız? Anayasal haktır izinsiz, habersiz eylem yapabilmek. Sen insanların anayasal haklarını kullanmalarını engellemeye çalışıyorsun. Hatanı kendin de bildiğin halde yiğitliğe bok sürdürmemek için üstüne bir de çıkıp kameraların karşısına "AVM yetmez Camii'de yapacağız" diyerek daha da kışkırtıyorsun.. Ama olsun. Daha güzel oluyor biliyor musun? "Evlerinde zorla tuttuğumuz %50 var" diyor. Onlar senin malın mı? Uşağın mı? Türk polisi'ni bu şekilde kullandığını gördük ama. Dünya'nın hiç bir yerinde polis yetkisini bu kadar küstahça kullanmıyordur.  Ki bu kadar yetkisi yoktur da.

Polis'in gazdan etkilenen insana "Gel bir şey yapmayacağız" deyip sonra kafasına nişan alarak ateş ettiği görüntüler yayınlandı. Polis'in evin camını kırarak içeri biber gazı attığı görüntüler yayınlandı. Peki buna ne açıklama geldi? Ne gelebildi? Dünyanın neresinde böyle bir zulüm olabilir? Evde bebğiniz varken böyle bir şey yapıldığını düşünebiliyor musunuz? Beşiktaş'taki çatışmaya, eyleme tanık olmuş biri olarak bunu ilk ağızdan söyleyebilirim. Beşiktaş'ta ertesi gün doğumuyla birlikte ortaya çıkan manzara hiç de polisin orantılı güç kullandığını söylemiyordu. Özellikle yol kenarındaki biriken kanlar... Düşmana saldırır gibi saldırdığı ortadaydı polisin. İşine gücüne, evine gitmek isteyen insanlara bile sorgusuz sualsiz copla vurmak, gözaltına aldığı insanlara polis aracında işkence etmek.. Bunlar mı bizim güvenlik güçlerimizin görevi? Biz başımız sıkışınca bu güvenlik güçlerinde yardım istiyoruz öyle mi? Bence ortada inanılmaz büyük bir problem var bu konuda. Polis nasılsa bana kimse dokunamaz diye düşünerek yetkilerini haddinden fazla aşmış durumda. Ve asıl hükümeti korkutan da kurdukları korku imparatorluğunun sallandığını görmek sanırım. Hala bugün bile bir çok yandaşlarından kıvırmalar geliyor. Çark etmiş cevaplar geliyor. Şu an bile...

Polisin plastik mermi kullanmaya başlamasıyla yaralanan vatandaşlar camiilere sığındılar. Fakat AKP bunu bile "Din elden gidiyor!" propagandasına dönüştürerek sanki eylemciler camiilere zarar veriyormuş gibi göstermeye çalıştı. Yandaş medyası emrinde bekliyordu zaten. Gezi parkında, Gümüşsuyu'nda, Beşiktaş'ta, her nerede eylem olursa olsun her yere her şeye zarar veren polisti. Sivil kılığında dükkanlara taş atan, yakan yıkan polisti. Bunu zaten bakın eylemciler yaptı diyebilmek için yaptılar. Çünkü gerçek eylemcilerin öyle bir derdi yok. Onlar sadece tepkilerini göstermek, eylem yapma haklarını kullanmak istiyorlar. Herhangi bir şeye zarar vermek değil.

Ama tabi yandaş medya, kısacık değindiği haberlerinde bu durumda "Göstericiler", "Eylemciler", "Öfkeli kalabalık" şeklinde sanki haksız bir grupmuş gibi yaftaladığı için insanların bilinç altında sanki yanlış yapan halkmış gibi bir algı oluşturuldu. Oysa işin gerçek yüzünü bilenler hiç de öyle davranmadılar. İnsanlar camlarının önüne süt, limon, yiyecek koydular. isteyen, ihtiyacı olan alabilsin diye. Yaşını almış teyzeler bile eyleme destek verip sokaklara döküldüler. Canlarım onlar benim. Yoğun biber gazından etkilenen bir martı düştü yanımıza. Doğaya verdiğin zararın bilmem farkında mısın hükümet? Bu insanlar doğa için, özgürlükleri için mücadele veriyor seninle! Sen doğayı koruduğunu iddia ederken verdiğin zararın farkında mısın? Ellerinde ilaçlı sularla sokak hayvanlarının yüzünü gözünü silen insanlar.. Sizlere çok teşekkür ediyorum. Helal olsun!

İnsan doğası gereği toprak, yeşillik olan yerlere ihtiyaç duyar. Bu doğa'dır. Ne kadar gelişmiş olursa olsun medeniyet, bunu yapmak, muhafaza etmek zorundasın. Daha fazla nemalanacağım diye daha çok avm yapma heveslerin uğruna doğayı yok etmek katliamdan başka hiç bir şeyle açıklanamaz. Size çok güzel bir örnek;
Dünya metropollerinden biri olarak kabul edilen Londra'da Avm sayısı yalnızca "1". İstanbuldaysa tam "93".

"Sadelik gelişmişliğin en üst seviyesidir."

Sen reyhanlı'daki saldırıları açıklayama, alkolü yasakla, onu bunu yasakla, her şeye baskı yap, medyayı kısıtla.. Sonra diktatör değil de halkının hizmetkarı olduğunu iddia et.. Reyhanlı'daki saldırıların ardından reyhanlı'nın 40 kilometre yakınına kadar gidebilip, reyhanlı halkıymış gibi gösterilmek için Şanlı Urfa'dan getirilen halka konuşma yaptığı ortaya çıktı başbakanın. Hiç şaşırmadım. Noldu? Reyhanlı'ya gitmiş oldu değil mi?

Bu halk baskıya karşı direniyor! Bu halk özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı direniyor! Kendi ülkesinde böyle bir ayaklanma varken bir başbakan yurtdışına gidip başka bir ülkeye demokrasi tavsiyelerinde bulunur mu? Böylesine komik ve ironik bir şey olabilir mi?

Başbakan'ın açıklamalarından biri de Twitter'ın bir bela olduğu. "Twitter diye bir bela var" dedi. Kendisi için bir bela niteliği taşıdığına inanıyorum evet. Çünkü insanlar gerçekleri oradan öğrenip tepkilerini gösterebildiler. Yandaş medyaya bağlı kalsalardı başbakanın arzuladığı gibi; hala mehmet amca'nın 53 yaşında olup şimdiye dek 1 evlilik yaptığını öğreneceklerdi izdivaç programından. İşine gelmesini beklemiyorduk tabi. Tabii ki bela Twitter!

Kabul etmeliyim ki ben de bu ülkeden artık bi bok olmaz, insanlar koyun gelmiş koyun gider, bu millet uyanmaz, çok apolitik bir gençlik yetişiyor diye düşünenlerdendim. Gerçek anlamda bu ülke insanına karşı inancımı yitirmiştim. Ama bana bunun ne kadar yanlış olduğunu gösterdiler. Şiddet uygulamaya koşan polisin önüne, işine son verilmesini göze alarak belediye otobüsünü çekip barikat kuran İETT şöförü. Adını bilmiyorum ama bu halk seni ve bu yaptığın onurlu hareketi hiç unutmayacak. Sana teşekkür ediyorum.

Yıllardır aralarında bir çok kez düşmanlık olduğu iddia edilen futbol taraftarları bile böyle bir şeyin olmadığını çok güzel ortaya koydular. Ben bir Beşiktaş'lı ve Çarşı'lı olarak bundan gurur duyuyorum. Beşiktaş'lısı, Galatasaray'lısı, Trabzonspor'lusu, Fenerbahçe'lisi.. Hepsi tek yürek olup direnişe katıldılar.

Ve sonunda ne oldu? Yağmalıyorlar, zarar veriyorlar diye yaftaladıkları direnişçiler; polisin, güvenlik güçlerinin müdehalesiyle darmadağın olan meydanı sokakları el birliğiyle temizleyip çöpleri topladılar. Ankara'da İ. Melih Gökçek'in direnişçiler taş atsın haksız konumuna düşsün diye sokaklara yığdığı taşları bile kimse atmayıp, poşetleyip yine kenara koyarak kapak gibi cevap verdiler. Demek ki neymiş? Gerçekten konu duyarlılıkmış.. Gezi parkı'ndan yayılan bu güzel toplumsal hareket ülkenin neredeyse tüm şehirlerine yayıldı. Hiç beklemediğim Kayseri bile inledi "Hükümet İstifa" sloganlarıyla. İşte bu, bu ülkenin bir olduğunda yapabileceklerini, gücünü ortaya koyuyor. Alman gazetesi bile şu başlığı attı;
"Barbar dediğimiz Türkler doğa için savaşıyor." Bu bile beni çok onurlandırdı.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, bu ülkeyi boşuna siyasetçilere, bilmem kimlere değil de gençlere emanet etmemiş.. Ben daha özgür, daha demokratik, Atatürk ilkelerine bağlı bir ülkede yaşayabilmek, çocuğumu böyle bir ülkede yetiştirebilmek adına bu eyleme, bu direnişe sonsuz destek veriyorum. Diren gezi parkı! Güneşli güzel günler yakında!