Sayfalar

21 Kasım 2013 Perşembe

Bir Uykusuzun Rüyası Vol#23

Herkesin en az diğeri kadar kendini horoz hissettiği bir çöplükte ne kadar doyurabilirse insan kendini, o denli yatıştırıyorum karnımdaki ayaklanmayı.. Sevin ya da sevmeyin, tercihe göre nefret edip kin de besleseniz; genlerinize ya da zihninizin küçük odacıklarına sıkışan babanızdan kalma nasihatler insanın ruhundaki ur gibi zamanla yayılıyor.

"Önce pencereleri açmalısın. Önce temiz hava.."

Kendimi kendi çöplüğüme hapsettiğim ve apartmandan başlayıp bir ses röntgencisi gibi etrafımı dinleyerek çürümeye bıraktığım dönemde de bu nasihat vardı kulağımda. "İçimizi de havalandırmalıyız.." diyerek banyonun serin zeminine oturduğumda tek beklediğim; babamdan "aferin" ya da "işte benim oğlum" dercesine bir göz kırpma ya da yerinde olup olmadığına emin bile olmadığım kafasıyla küçük bir onaylama hareketiydi. Bunlar olmayınca rüzgar çok sert esiyor.

Hayatın bizimle dalga geçme şekli bazen çok tuhaf. Lunaparkta geceleri kendini mutlu zanneden insanlardan kalma eğlence kırıntılarını toplarken, hiç bilmediğiniz bir şehirde sadece hayatta kalabilmek ve intikamınızı alabilmek için restorantların arkalarındaki yemek kırıntılarını toplamaya muhtaç olmak..

Buraya neden geldiğimi bilmiyorum. Nasıl geldiğimiyse kısmen hatırlıyorum. Eskişehir'in yerel evsizlerinin akşam yemeğine salça olduktan sonra az da olsa yoluma devam edebilecek kudreti elde edebiliyorum. Ama şu sıralar alışık olmadığım bir şey var. Dönme dolapta gözlerim kapalı tek başıma dönerken yaşadığım huzurun ufacık bir parçasını bile içimde hissetsem ya da annemim bana son bakışı aklıma gelse gözlerim yaşarıyor. Duygularımı üşüttüm ya da kendim haricinde biriyle dertleşmeye ihtiyacım var.. ilki daha samimi geliyor..

Beni seferi olarak gören bir çoğu gibi; yol kenarındaki taşın üzerine bağdaş kurup otostop çektiğim insanların da, yanımda üstümdeki kıyafetlerden hariç bir şey göremediklerinden fazla yüküm olmadığını düşünmeleri için dua ediyorum. Dua dediğime bakmayın. İnancını kaybetmişin umudunu ya da küçük bir çocuğun annesiyle ilgili hatırladığı tek ninniyi mırıldanıyorum. Aklımda taşıdığım hikayemin ağırlığından habersiz yanımdan legal hızdaki kilometrelerle geçen hayatlar.. Herhangi birinin bile benim görünüşümdeki birini bir kaç saatliğine de olsa kendi hayatına misafir etme ihtimalini düşünmek, haşlanmış yumurtadan civciv çıkmasını beklemek gibi..

Kaybettiği halde küstahça bayrağını kaldıran son asker gibi baş parmağımı uzattığım elimi kaldırıyorum..

İşte geliyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder